Gerçekten merak ediyorum: Doğal ve özgün olanı taklit etmenin; yerine benzerini, yapayını koymanın sınırına gelecek mi insanlık? Aslında “et olmayan” et ile “peynir” olmayan “peynir” ile beslenebilecek miyiz? Ahşap olmayan ahşaplarla, içeriğinde çimento olmayan betonlarla bina inşa edecek miyiz? Yapay yağmurlarla barajları doldurup, su ihtiyacımızı karşılayacak; kendi yerimize yapay zeka ile donatılmış insansı mekanizmaları arkadaş buluşmalarına ya da işe gönderebilecek miyiz? Korkutucu ama, cevap “evet” sanırım.

Bu soruların zihnimde çoğalmasının en büyük sebebi; son günlerde katıldığım Cersaie 2023 Bologna-Uluslararası Seramik ve Banyo Mobilyaları Fuarı oldu. Doğala özdeş desen ve dokuda yapılmış karo seramik çalışmalarında, teknolojinin verdiği imkânla bu kadar ileri gidiliyor olması; insanın zekâ, hedef ve teknolojik olanakların birleşimi ile sınırları daha ne kadar zorlayabileceğini düşündürüyor.

Konuya mimar bakış açısı ile bakıldığında birçok farklı boyut olduğu görülüyor.

Öncelikle işe; akım, eğilim ya da moda –ne derseniz kabulüm- başlığı ile yaklaştığınızda; ahşap, taş, mermer dokularla doğanın peşindeyiz yine. İşte hiperrealizm etkisi burada devreye giriyor. Karolara uygulanan teknolojik yüzey aplikasyonları, baskı teknikleri ile gerçeklikte gelinen son durum hayret uyandırıyor. Ahşaplarda her bir damar, budak ya da gerçek bir ahşabı işlerken oluşabilecek freze ya da çivi izini görmek, ister istemez ürüne dokunarak acaba gerçek ahşap mı sorusuna cevap aramanıza sebep oluyor. Keza taş desenli ürünlerde çekiç, keski izlerini ya da taşın doğal rölyefini görmek, mermer desenli ürünlerin katman katman, pullu yapısını fark etmek heyecanı artırıyor.



Tüm bunları izlerken insanlığın doğada daha az ayak izi bırakacak olmasının gönül hoşluğunu yaşarken doğadan ilham alan tasarımların insan yeteneği ve yapay zekâ katkısı ile çok daha mükemmele varması da bir başka özgürlük şarhoşluğu yaşatıyor.

Ahşabın yanında traverten kesitler açık ara önde. Renkli slate taşlar, çekiç izli yüzeyler, taşın tüm doğasını hissetmenizi sağlıyor.

 

Desen, doku, yüzey derken bir başka etkileyici konuyu göz ardı etmemek gerekiyor.

Doğal taş ve mermer ocaklarında temin edilen ebatlar ile yarışan karo seramik üretimleri, ebatlardaki büyümenin ve küçülmenin zıtlığını ortaya koymuş bu yıl. 180x360 cm boyuttaki bir mermer görünümlü porselen plaka ile 5x10 cm rengârenk karoları aynı potada eritiyoruz. 75x150 cm, 80x160 cm ve de 120x120 cm ebatların daha genel geçer olduğu göze çarpıyor. Parke desenli ürünlerde ise 25x175, 40x160, 27x180 cm gibi alışık olmadığımız ebatlar malzeme ve teknolojinin sunduğu yeni seçenekler olmuş. Küçük ebatlı ürünler ağırlıklı seramik esaslı olmaları ile çok renkli parlak sır ve renklerle tasarlamalar sebebiyle tüm sempatiyi topluyor.

 

Renkler, renkler, renkler…

Geçen yıl doğanın temel iki rengi olarak mavi ve yeşil ağırlık kazanmıştı. Bu yıl aynı bağlılık devam ederken doğaya daha fazla sarılıyor renk tercihleri. Artık toprak ve cotto tonlarını bol bol görüyoruz. Baskılardaki renklerin geçişleri o kadar başarılı ki… Sahtelikten uzak, gerçeğinin birebir aynısını gören gözler, hiçbir aykırılık fark etmeden gezmeye devam ediyor.



Geçen yıl başlayan metalik etkiler bu yıl hissedilir boyuta ulaşmış. Dokulu veya düz uygulamalar gerçekliği fantastik olma yoluna evriltmiş. Metalik etkiler taşıyan kayaç kesitleri, zaman zaman metal kaplama görüntüsü veren dekorlara, ışıltılı desenlere yerini bırakıyor.

Karo seramik üreticilerinin bir başka deneme konusu da; biraz da büyük boyutlu karo yapabilmenin getirdiği rahatlıkla duvar kâğıdı etkisi yaratan desenlerin kullanılması olmuş. Desenlerdeki her bir kalem dokunuşunun sanki kâğıt üzerinde süregelen yolculuğunu takip etmek, detaylarda kaybolmanızı sağlıyor.

 

İnsanlık bu özgüvenle daha neler yapabilecek acaba?

Dedim ya, gerçekten merak ediyorum.