Handan Börüteçene, Sappho'nun Kayıp Sözleri, 2002-2023 Üç İç Denizin Ülkesi sergisinden. Fotoğraf: Mustafa Hazneci, Salt.

Handan Börüteçene'nin Anadolu ve Trakya’nın kültürel mirasıyla coğrafi özelliklerinden ilhamla ismini verdiği “Üç İç Denizin Ülkesi” sergisi, adeta zamanın ötesine uzanan bir hikâye anlatıyor. Salt Beyoğlu'nun ev sahipliği yaptığı sergi, sanatçının kırk yılı aşkın bir süredir doğa, tarih ve arkeoloji ile iç içe ürettiği eserlerin kapsamlı bir derlemesi. İzleyicileri geçmişten günümüze uzanan bir keşif yolculuğuna çıkaran bu özel sergi; Hitit Mod, Ayın Sanat Keşfi bölümünde mercek altına alınıyor.



Handan Börüteçene, Sappho'nun Kayıp Sözleri, 2002-2023 (detay) Üç İç Denizin Ülkesi sergisinden. Fotoğraf: Mustafa Hazneci, Salt.*

İçimizde Kin Yok
Nefret Yok
Çocuk Yüreğidir
Benim Yüreğim*

Sergi, sanatçının mezuniyet projesi için yaptığı erken dönem işlerinden ödüllü enstalasyonu “Kır/Gör” (1985) ile 1987’de Urart Sanat Galerisi’nde gösterdiği “terracotta” serilerinden İstanbul’un kamuya açık mekânlarına yerleştirilen büyük ölçekli heykellerine uzanan birçok eseri gündeme getiriyor. Bellek yitimine meydan okuyan bir sanat pratiğinin izini süren sergi, Börüteçene’nin tutkularını, işlediği temaları, peşini ısrarla bırakmadığı meseleleri ve üretimindeki yeni açılımları bütünlüklü şekilde keşfetmeye olanak veriyor. Salt Beyoğlu girişindeki Forum'da izleyiciyi karşılayan “Sappho'nun Kayıp Sözleri”nin (2023) yer aldığı sütunlar ise serginin modunu açıkça ifade eden örneklerden biri oluyor.



Handan Börüteçene, “Olağanüstü Kutsal Kitap”, 1989. Sanatçının izniyle.

İstanbul’da dünyaya gelen Handan Börüteçene, küçük yaştan itibaren doğup büyüdüğü kentin kapsamlı tarihi ile barındırdığı çok katmanlı görselliğin büyüsüne kapılıyor. Babasının kütüphanesinde keşfettiği arkeoloji kitapları ve ailecek İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne yapılan ziyaretler, sanatçının geçmişe yönelik merak ve heyecanını çocukluk yıllarında belirginleştiriyor. Nakış ustası annesi Hesna Hanım'ın çalışırken etrafa dağılan renk renk kristal boncukları, payetler ve inciler o yıllarda Börüteçene'nin renk ve form arasındaki ilişkisini daha da güçlendiriyor.



Handan Börüteçene, Aya İrini’deki Bütün denizlerin içinden geç. Sessizlik ve sırdır ötesi sergisinden bir heykel, 1991.

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nden seramik eğitimi alan Börüteçene’nin toprağın derinliklerinde yatan tarihi öğrenme isteği onu Arykanda Antik Kenti'nde ilk arkeolojik saha çalışmalarına götürüyor. Sanatçı mezun olduktan sonra, 1981'de Paris'e yerleşerek iki yıl boyunca l’École nationale supérieure des Beaux-Arts’da Georges Jeanclos ve César’ın (Baldaccini) heykel atölyelerinde çalışıyor. Bu süreçte ilk kişisel sergisini Paris'te açarken, aynı zamanda İstanbul'da düzenlenen önemli sergilere de katılmaya devam ediyor.



Handan Börüteçene’nin 5. Yeni Eğilimler Sergisi’ndeki (Mimar Sinan Üniversitesi) “Kır/Gör” enstalasyonu, 1985. Sanatçının izniyle.

Akademi'nin düzenlediği İstanbul Sanat Bayramındaki 5. Yeni Eğilimler Sergisi'ne (1985) “Kır/Gör” enstalasyonu ile katılan sanatçının bu çalışması, Türkiye'nin çağdaş sanat anlayışında önemli bir yer ediniyor. Çalışmasında, Hacılar ve Çatalhöyük'teki Neolitik konutları referans alan sanatçı, kerpiçten bir yapı inşa ediyor ve bu yapının içini teknolojik aletlerden gazetelere, banknotlara ve çeşitli gündelik nesnelerle donatarak izleyicileri çivi yazılı tabletleri kırmaya davet ediyor. Bu çalışma sonrası 1980'lerin kültürel deneyimleriyle paralel olarak bozulan şehir manzarasını inceleyen Börüteçene, böylece sanatında iki ana damarını ve sarmal ilişkilerini ortaya koyuyor: Kültürler, çağlar, türler ve insanlar arasındaki iletişim ile bu iletişimden doğan bilgiyi içeren "yeryüzünün belleği".



Handan Börüteçene, “Kitle İletişimsizlik Araçları vs vs zzzz….bızzzz” (1987), 1. Uluslararası İstanbul Çağdaş Sanat Sergileri, 1987. Sanatçının izniyle.

Sanatçının “Mutfak Ordusu” (1984), “Ütücüler” (1985), “Kırma/Gör” (1985-1987) ve “Kitle İletişimsizlik Araçları vs vs zzzz….bızzzz” (1987) gibi çalışmalarında geçmiş, şimdi ve geleceği ilişkilendirmek için Neolitik çağdan günümüze kadar biriken imgeler, nesneler, metinler ve formlar görülüyor. “Yeryüzünün Belleği” (1995) serisinde ise Anadolu'nun Hititler devrinden beri varlığını sürdüren florası üzerinden kültürel devamlılık ele alınıyor: Hattuşa (Boğazköy) tabletlerindeki bilgilere dayanarak, sanatçının Kızılırmak yayından topladığı çeşitli otlar ve tohumla Troya ve Aiolis bölgelerinden gelen topraklar birleştirilerek görkemli "bellek kasaları" oluşturuluyor.



Handan Börüteçene, “Yeryüzünün Belleği”, 1995 (detay). Fotoğraf: Mustafa Hazneci (Salt), 2023.

Börüteçene için "yeryüzünün belleği" kavramı, sadece kişisel tarihini değil, aynı zamanda genişleyen bilgi evreniyle birlikte geçmiş çağlardan tanıştığı figürleri de içeriyor. Sanatçının Sümerli Ludingirra, Hititli Teşup, Lesboslu Sappho ve Byzantionlu Moiro gibi isimlerle olan diyalogları, Paris'teki stüdyosundan Venedik kafelerine ve Akdeniz sahillerine kadar uzanan seyahatlerinde elinden düşürmediği defterlerinde bir araya geliyor. Alıntı, çizim ya da şiir formatında olan bu notlar süzgeçten geçtikten sonra “Denize Şık Olan Kürenin Kitabı” (1990) ve “Kendime Gömülü Kaldım” (1999-süregelen) gibi eserlerin "doğum yazıları"na dönüşüyor. Bu doğum yazıları, şimdiye kadar sadece kataloglarda basılmış olsa da sergideki eserlerle birlikte görünür hale gelerek sanatsal düşünce biçimini derinlemesine ortaya koyuyor.

Handan Börüteçene’nin “Üç İç Denizin Ülkesi” sergisi, sadece geçmişle bugünü ilişkilendirmekle kalmıyor, aynı zamanda bellek ve bilgi kavramlarını da derinlemesine ele alıyor. Eserlerindeki temalar, çağlar arası iletişimi ve yeryüzünün belleğini ustalıkla harmanlayarak izleyicileri düşünsel bir yolculuğa çıkarıyor.



Handan Börüteçene, “Mutfak Ordusu” serisinden üç heykel, 1984. Sanatçının izniyle.

Handan Börüteçene’nin yıllar boyunca İstanbul, Paris ve Kaş üçgeninde yer değiştirerek bir yaşam sürmesi, düşünsel olmasa da zamanla eserlerine olan fiziksel uzaklığının artmasına neden oluyor. Sanatçının yıllar önce koleksiyonlara giren ya da arkadaşlarına armağan ettiği bir grup iş kaybolur, izi bulunamaz veya türlü sebeple tahrip olur; İstanbul’un açık alanlarındaki heykelleri, mekânların kullanımları farklılaştıkça amaçlarından uzaklaşır ya da kaderine terk edilir.

“Üç İç Denizin Ülkesi” sergisi, kayıp işlere vurgu yaparak Türkiye'deki kültür mirası ve sanat eserlerine gösterilen ihmalin altını çiziyor. Kayıt altına alınmamış, unutulmuş ve kaybolmuş eserlerin önemine dikkat çekerek sanatın ve kültürel mirasın korunmasında gösterilen ihmalkâr tavra odaklanıyor.



Handan Börüteçene’nin Saraçhane Parkı’ndaki “İstanbul Kitabı” heykeli, 1994. Fotoğraf: Mustafa Hazneci (Salt), 2023.

İzleyicilere Handan Börüteçeni’nin eserlerini daha derinlemesine anlamalarına ve sanatçının evrenine daha yakından bakmalarına imkân veren “Üç İç Denizin Ülkesi” sergisi, sadece bir sanat sergisi olmanın ötesine geçerken adeta bir kültürel mirasın anlatısı niteliğini taşıyor. Salt’tan Amira Akbıyıkoğlu tarafından programlanan sergi, 14 Nisan’a kadar Salt Beyoğlu’nda ücretsiz görülebilir. Sergi paralelindeki kamu programları için web sitesi ziyaret edilebilir.